Osmanlı geleneklerine göre, şehirler fethedilip Osmanlı ordusu kalelerden içeri girdiğinde burçlara bayrak çekilip ezan sesleri yükselir, şehrin en büyük kilisesi camiye çevrilip ilk cuma namazı bu mekânda kılınarak şehir manevi bir kimliğe bürünmek için emin adımlarla ilerlerdi. Ayasofya içinde bu gelenek bozulmamış İstanbul’un fethinden sonra camiye çevrilerek ilk Cuma namazı burada kılınmıştır. Ortodoks dünyası için en önemli merkezi konum olan İstanbul birçok dini yapıya ve birçok inanca ev sahipliği yapmış, farklı kültürlerden insanları bir arada tutmayı başarmıştır. Bugün adet olarak net bir rakam verilemese de biliyoruz ki birçok manastır ve kilise, daha Osmanlı bu topraklarda hüküm sürmeye başlamadan kaybolup gitmiştir. Yok, olmaya yüz tutmuş bazı yapıların taşları farklı binalarda kullanılarak tarihi yaşatmaya bir müddet daha devam etmiştir. Cumhuriyet dönemiyle beraber gelen değişimlerle şehirleşmeye doğru ilerlerken birçok eser modern medeniyete kurban gitmiş böylelikle Bizans’ın izlerini de yavaş yavaş silmiştir. Tarihi yapılar bizlere yalnızca mekân bilgileri vermez aynı zamanda ecdadın nerelerde hüküm sürdüğünü hangi topraklara ayak bastığını da belgeler. Fetihlerin ardından bu topraklar üzerinde bizlere miras kalan eserler aynı zamanda bizim kimliğimizde oluşturur. Tarihi kimliğimizi araştırırken bugün hala daha gerek mimarisi gerekse konumu açısından ilk öne çıkan yapı Ayasofya’dır. Müslümanlar için ibadethaneye çevrilen bu yapı ilk dönemler yeterli olduğundan diğer mabetlere dokunulmamış şehirde yaşayan gayrimüslimler için varlığını sürdürmüştür. Müslüman nüfusun artması, gayrimüslim nüfusun azalması sebebiyle zaman içerisinde birçok mabet Müslümanlar için camiye çevrilerek ibadethane olarak kullanılmaya devam etmiştir. Fatih döneminde İstanbul’da tevdil edilen yapılar üzerinde yaptığımız araştırmada seçtiğimiz mekanları ve uğradıkları değişim süreçlerini gözlemledik.